13.03.2021

“İSTİKLAL MARŞI VE MEHMET ÂKİF ERSOY” KONFERANSI

2021 yılının İstiklal Marşı Yılı ilan edilmesi kapsamında Oltu İlçe Müftülüğü tarafından “İstiklâl Marşı ve Mehmet Âkif Ersoy” başlığı ile çevrimiçi konferans gerçekleştirildi. Ayşeana Yatılı Kız Kur’an Kursu ve Alaettin Aslan Erkek Kur’an Kursu öğrencilerinin katılımıyla gerçekleşen konferans, Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Göktaş tarafından verildi. 9 Mart 2021 akşamı 20.00’da başlayan konferans, bir buçuk saat sürerken, hafızlık eğitimine devam eden öğrencilerin aileleri de programa yoğun ilgi gösterdi.

Hafızlar bu milletin paratonerleridir

Doç. Dr. Mehmet Göktaş, M. Âkif’in ‘demir hafız’ lakabına değindi. Hafızlığın kıymetini, hafızların anne-babalarının alacakları mükâfatı ve hafızların toplumu belalardan koruyan paratoner vazifesi yaptığını dile getirerek konuşmasına başladı.

Konuşmasına Âkif’in çocukluğunu anlatarak devam eden Göktaş; Âkif’in anne ve babasının İslam’ı yaşamadaki gayretleri,  hassasiyetleri ve faziletli kişiliklerinden bahisle Âkif’in Kur’an terbiyesinde yetişerek, Kur’ân-ı Kerim’in ahlâkı ile ahlaklandığını belirtti.

Âkif kendi çocukluğunu;

“Çocukluğumda evet bahtiyar idim cidden

Harim-i ailemin farkı yoktu cennetten”  mısraları ile özetlediğine vurgu yaptı.

 

Osmanlıca, Arapça, Farsça, Fransızca bilen bir veteriner

Âkif 1873’te İstanbul Fatih’te dünyaya geldi. O 63 yıllık ömrüne büyük hizmetler sığdırmış bir devdir. Ailevi bazı nedenlerle veteriner hekimlik fakültesine gitmiş ve okulunu birincilikle bitirmiştir. Arapça, Osmanlıca, Farsça ve Fransızcayı ileri derecede bilip tercümeler dahi yapmıştır. Şiire, edebiyata ayrı bir merakı vardır. Bu merakta onun taa ortaokul zamanlarında Fuzuli’nin Leyla ve Mecnununu okuması etkili olmuştur.

Âkif’in gençlik yılları ve ilim halkası çevresine de değinen Göktaş;

Âkif spora bünyenin fazileti olarak bakar. Bu minvalde spor ile ilgilenir ve bunu önemser. O iyi bir yüzücü, güreşçi, gülle atıcısı ve koşucudur. Âkif’in yaşamını şekillendirmede çevresi önemli bir etkiye sahiptir.  Nitekim O’nun arkadaşları Hasan Basri Çantay, Cemal Kuntay, Ahmet Naim. Ali Şükrü Bey gibi topluma hizmet etmiş, fazilet sahibi önde gelen şahsiyetlerdir diyen Göktaş, gençlere, iyi arkadaşlar ve ilim ile meşgul olan bir çevrenin insanın gelişimine ve geleceğine yaptığı etkinin önemini anlattı ve iyi arkadaşlar edinmeyi tavsiye etti.

 

Âkif iyi bir hafızdır aynı zamanda

Göktaş sözlerinin devamında Mehmet Âkif Ersoy’un çalışma hayatının içerisinde geleceğini şekillendiren eğitim hayatından şöyle bahsetti.

Veterinerlik fakültesinden mezun olduktan sonra Adana’ya Baytar Müfettiş Muavini olarak atanır. Orada işten kalan zamanlarında daha önce başladığı hafızlığını bitirir. Yüce kitabımıza şöyle hitap eder:

“Piraye-i hafızam sen oldun

Sermaye-i hafızam sen oldun

Hâşâ bunda hiç tereddüt etmem

Dünyada refik-i hemzebanım

Ukbâda mü’inu müsteanım.”

İslami ilimlere olan ilgisi

Âkif Celâleyn tefsirini 18 kere okumuş birisidir ve Temel İslami Bilimlere de vâkıftır.  Âkif devlet görevi ile Berlin, Bağdat, Orta Doğu’da da vazifelerde bulunmuştur. Yani o, vatan hizmetinde en ön saftadır daima.

İşgal altındaki vatanın yüreği hicran dolu evladı Âkif artık kürsülerde…      

Vatan karış karış işgal altındadır. Zulüm arşa çıkmıştır. Son olarak Sevr Antlaşması imzalanmış elimiz ayağımız bağlanmıştır. Bu sırada yurt dışında görevli olan Âkif dayanamaz ve vatanına döner.  Vaaz kürsülerinde vatan için, namus için ateşli vaazları ile milletin ulvî-i mâneviyesini inşaya, takviye etmeye var gücüyle gayret eder. Âkif şiiri,  hakkı ve hakikati anlatmak için, toplumu ihya ve inşa için kullanır. 

 “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi”

Âkif’in Çanakkale savaşındaki ruh hali, Bedir’dekinin bir izdüşümü olarak değerlendiren Göktaş, İstiklal Marşımızın yazılışındaki heyecan ve ruh halini de Sevr mağarasındaki yoldaşın ruh hali ile bağdaştırdığını söyledi. Göktaş, “Korkma!” diye başlayan marşın yazılışındaki heyecanı ve “La Tahzen (Korkma!)” sözünün İstiklal Marşımıza asîl intikalini şöyle anlattı:  Sevr mağarası… Hz. Peygamber (s.a.s) ve Hz. Ebubekir hicret esnasında Sevr mağarasına sığındılar. Ve orada Hz. Ebubekir endişeye kapılarak ”Ya Rasulallah, bizi görecekler” diye endişeye kapıldı. Allah’ın Peygamberi ise, “Korkma Ya Ebâ Bekr, Allah bizimledir” diyerek arkadaşının endişesini giderdi. “Korkma!” diyerek bu peygamberâne teselliyi çilekeş, necip milletine hatırlatan Âkif, ”Korkma, der;

“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”

Âkif hakiki bir vatan sevdalısıdır. Vatanından uzakta, gönüllü sürgünde geçirdiği günleri büyük bir üzüntüdür O’nun için.

Âkif vatan şairidir. Şiir hissetmek demektir ve Âkif kadar vatanın durumunu hisseden de yoktur. Cephede yedek subay olarak görev yapan nice şairin hissedip yazamadıklarını, Bağdat’ta, Necid Çöllerinde görevde olan bir veterinerin hissedip yazması başka nasıl izah edilebilir ki? Sadece Çanakkale Şehitlerine yazdığı şiir bile Âkif’in yüreğinin vatanın işgali ile nasıl meşgul ve mahzun olduğunu izah etmektedir.

Yazılışından 100 yıl sonra bile aynı etkiye sahip bir şiir ve dua: “İstiklâl Marşı”

İstiklal marşımızın yazılışını ve kabul edildiği dönemi yaşanan hatıralar eşliğinde anlatan Göktaş sözlerine şöyle devam etti.

Kurtuluş Savaşı yıllarında İstiklal Marşı yazılması istenir. Ödül 500 Lira’dır. O dönem bu miktar çok büyük bir ödüldür. 723 şiir gelir jüriye ve içlerinde meşhur isimlerin şiirleri de vardır. Gelen şiirler beğenilmez, gözler Âkif’i arar. Çünkü Âkif’in Çanakkale Şehitleri ile askeri nasıl coşturduğu bilinir. Âkif, “bir milletin bağımsızlık şiiri bir bedelle yazılmaz.” der. Mithat Cemal, “Herkesin çirkin olduğu para meselesinde Âkif çok güzeldi.” der. Âkif Tacettin Dergâhında İstiklal Marşını yazmaya başlar. Şiir çok beğenilir. Millet Meclisinde üç kez okunur, ayakta dinlenir, alkışlanır. Âkif bu esnada en arka koltuklara oturmuş ağlamaktadır. Daha sonra kendisine “tekrar İstiklal Marşını yazsanız nasıl yazardınız”, diye sorulunca, “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşını yazdırmasın”, der. Âkif merhum ödülün kuruşuna dahi dokunmaz, bir yardım kuruluşuna bağışlar. 12 Mart 1921 tarihinde İstiklal Marşı millî marşımız olarak kabul edilir.

            İstiklal Marşının “âmin” diyerek okunması ve dinlenmesi gerektiğini söyleyen Göktaş; İstiklal Marşı’nda geçen Hak, iman, şehit, vatan, hüdâ, ilâhi, hürriyet, istiklal gibi kavramların düşünülmesinin de çok önemli olduğunu belirtti.

            63 yıllık Kur’an’a bağlı, iman hassasiyeti ile dolu, vatan sevdalısı bir ömrün sonu ne yazık ki çeşitli sıkıntılarla geçiyor. 27 Aralık 1936’da İstanbul’da rahmeti rahmana kavuşan Âkif’ in cenazesinde hiçbir devlet görevlisi yer almıyor. Koca Âkif üniversite gençliğinin omuzlarında Edirnekapı şehitliğinde toprağa veriliyor.

 Âkif kendisi için

“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince

Günler şu heyulayı da, er geç silecektir.

Rahmetle anılmak… Ebediyyet budur, amma,

Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir?  der.

Bu şiire ithafen, Doç. Dr. Mehmet Göktaş Hoca bir vefa göstergesi olarak milletimizin duygularına şu mısralarla tercüman oluyor:

Toprakta gezen gölgene toprak çekilse bile

Âsım’ın nesliyiz seni asla unutmak yok

Bir meşale gibi devrederiz elden ele

Fatihalar, rahmetler, Ya-sinler büyük Âkif’e.

 

Büyük beğeni ve coşku ile takip edilen programın sonunda Doç. Dr. Mehmet Göktaş sorulan sorulara da samimi cevaplar verdi.

Oltu İlçe Müftüsü Sinan Cansever’in Doç. Dr. Mehmet Göktaş’a ve katılımcılara teşekkürlerinden sonra küçük hafızlarımızdan Osman Çalışkan’ın okuduğu “Asr Suresi”  ile program sonlandırıldı.

                                                                                                          Oltu Müftülüğü